Türkiye’de uzmanlaşmanın-branşlaşmanın getirdiği sıkıntılar uzun süreden beri devam ediyor. Bu tür sıkıntılar gündelik tıbbiyenin içinde her zaman olduğu gibi özellikle tıp eğitimi ile ilgili bir mevzuat yayınlandığında daha çok göze çarpıyor, iş Danıştaya dava açmakla sonuçlanıyor. Bazı uzmanlık alanları isimlerinden bazıları da yapacakları işlerden dolayı bir yönetmelik veya tüzük çıktığında uzmanlık dernekleri soluğu Danıştayda alıyor.
Bildiğiniz gibi bu tür davalar ve iptallerden dolayı 5-6 yıl boyunca Tıpta Uzmanlık Tüzüğü aslında “delik deşik” olmuştu ve her branş tutturabildiği eğitimi verip, istediği rotasyonları yaptırmıştı.
Şimdilerde ise tıpta uzmanlık eğitimiyle ilgili Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü bir müfredat çalışması yapıyor. Bu müfredat çalışmasında uzmanlık dernekleri çalışmalarını yaparak Bakanlığa ilettiler. Yan dallarla birlikte neredeyse 100’e yaklaşan uzmanlık alanları ile ilgili müfredat çalışmasında 7-8 aylık bir süreden sonra sona ulaşılacaktır.
Geçtiğimiz hafta sonu yapılan Tıpta Uzmanlık Eğitimi Kurultayı’nda bu konuyla ilgili Tıpta Uzmanlık Kurulu sekreteryasını yürüten Dr. Engin Uçar detaylı bir şekilde bilgi aktardı.
Birçok uzmanlık alanının yaşadığı “birbiri içine girme” sorununa ise bu müfredat çalışmasıyla son verilecek. Sayın Uçar, uzmanlık alanlarında yaşanan bu karışıklıklarla ilgili olarak “Temel ölçü, kişinin o eğitimi alıp almadığı olacaktır” dedi. Yani bir KBB uzmanı tiroid ameliyatıyla ilgili eğitim alıyorsa (yani KBB eğitim müfredatında varsa) tiroidektomi yapabilecek. Bir kadın-doğumcu USG eğitimi müfredatında varsa ultrason yapabilecek.
Müfredatların son şekli verilince de, elbette bu konuda son nokta konulmuş olacak gibi görünse de, bir süre daha tartışmalar devam edecektir.
Sayın Uçar, son zamanlarda azalan TUS kontenjanlarının bir süre daha böyle gideceğini söylerken, aslında radyasyon onkolojisi gibi bazı alanlarda da Avrupa ortalamasının üzerinde olduğumuzu, aslen açık olan branşlarda kadroların olması gerektiğini belirtti.
Sayın Uçar’ın asistan eğitimiyle de ilgili söylediklerinde ise kişisel fikri olarak ifade ettiği ve “ideal” olarak belirttiği şu cümle dikkatimi çekti “Bir sağlık kurumunda eğer asistansız şekilde sağlık hizmeti verilebiliniyorsa, o kuruma asistan verilmeli”. Yani klinikler sadece “iş yaptırmak-angaryaları yaptırmak” amacıyla asistan kadrosu istememeli, asistanların temel görevi sağlık hizmeti değil, eğitim almak olmalı. Tıpkı internler olmadan da üniversitelerde sağlık hizmetinin devam etmesi gibi asistanlarda da aynı duruma gelinebilmeli.
Gerçekten de bu fikrin henüz üniversite camiasında bile yerleşmeden Tıpta Uzmanlık Kurulu sekreteryası tarafından söylenmesi, anlayışı ifade etmesi bakımından çok önemlidir. Asistanlık sürecine ve eğitim sürecine yapılacak katkıların elbette “gerçekçi” olmasının yanında bir “ideal”e bağlı olarak da yürütülmesi gerekir.
Sayın Uçar’ın bir diğer uyarısı da pediatri alanıyla ilgili oldu. Kendisi de bir dâhiliyeci ve üst ihtisas olarak gastroenteroloji yapmış birisi olarak Uçar, iç hastalıklarını en fazla baltalayan yan dallaşma sürecinin şimdi pediatride de yaşanacağını vurguladı.
Dr. İbrahim ERSOY, Medimagazin Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Kaynak:
http://www.medimagazin.com.tr/authors/ibrahim-ersoy/tr-brans-kavgalari-ne-zaman-biter-72-1-2986.html