Nasıl bir hayattır bize dayatılan ve yaşatılan? Gençlik yıllarımı uzaklarda bırakarak geldiğim bugünümde geriye dönüp bakıyorum da nasıl bir uğraş içinde geçirmişim o canım yıllarımı? Hiç mi acımamışım kendime, hiç mi bakmamışım göğe ki; ne kadar berrak, güneş parıldayan bir küre, deniz yakamozlar yakalamış ayın buselerinden. Ne kör edici meslekmiş ki bu, herkes eğlenip gezmekte iken ben hiç görmemişim onları, dönüp bakmamışım bile bir sefer olsun.
Dışarıda yağmur… camlara serpiştiriyor ince ince. Mutfak lambasının ışığında, gecenin sessizliğinde kapıları hayata kapatarak, uykum beni bayıltıp hakkını alıncaya kadar bilim öğrenmek, derya deniz bir suda kulaç atmak, sonra her geçtiğim kayalıkları, yosunları, büyülü renklerdeki okyanus balıklarını, güzelim mercanları ve kaybolacak koyuluktaki dehlizleri beynimin en küçük odacıklarına tıkıştırıp, yığmak. Geceler geceler boyu kimsesiz, tek başıma dirseklerimi ağrıtırcasına, uyku dostumla aramızı bozsun diye fazla fazla içtiğim kahveler sebebiyle yüreğimde ezici bir sıkıntı, göğüs kafesimde ürkek bir kuşun kanat çırpıntısıyla hafta sonuysa eğer sabahı etmek.
Dışarıda kar serpiştirirken mutfağın gözümü yormasına alıştığım sönük ışığında, yuvamın tüm sıcaklığına sırtımı güvenle yaslayıp bir satır bir satır daha okumak. Karın atıştırmasını, soğuk geçen kıştan ve masalsı dünya serabındansa, baharın yakın olup geleceğini, birikmiş konuların bitirilmesi için çok az zamanımın kaldığına yorup paniklemek.
Dışarıda parlak, tutkulu, cıvıltılı bir bahar gecesi. Tomurcuklar dallara tutturulmuş birer inciden şebnem. Hanımelleri bütün narinliğiyle toprağa eğilmiş, beyaz çiçeklerini gök kapıya çevirmiş ve o yaseminlerin mistik çiçek kokuları. Toprak sabaha doğru yağan çiğ damlalarıyla ıslak ve dingin. Mutfak camı bu kez açık, içeriye kışkırtıcı bahar güneşi giriyor. Her şey bu kadar canlı ve gerçek iken ben ellemeden koklamalı, yaşamadan seyretmeli, görmeden algılamalıyım.
Birbirine benzer nice gecelerden sonra bir gece daha. Bu kez oğlum hasta ve ateşi var. İlaçlar, sirke ve duş aldırmalar. Saat epeyce ilerledi. Ateşi nihayet biraz azaldı ve derin bir uykuya daldı. O gece oğlunun ateş kontrolü ile çalışmak arasında yorgun bir anneyim. Kızaran gözlerimi ovuşturarak, ya yine çıkarsa diye bir elim oğlumun üstünde ateşini takip ederek sabahladım. Ertesi gün poliklinikteyim ve uykusuzum. Hastalar akın akın geliyorlar. Her hastada kalk muayene et, otur reçete yaz. Yorgunluğum iyiden iyiye kendini hissettirmekte. Öğlene doğru kaslarımda bir halsizlik ve takatsizlik . Nasıl akşam olacak? Eve gittiğimde uyuyabilecek miyim? Eşim nöbetçi . Dilerim oğlumun ateşi yine çıkmaz. Oğluma bakan teyzemiz gün içerisinde ateşinin hafif olduğunu, ilaçlarını da severek içtiğini söylemişti. Akşam yemeğinden sonra oğlumun ateşi yükselmeye başladı. Fakat öyle böyle değil. Ilık duşlar, sirkeler ve ilaçlar. Geceyi bulduk. Elim oğlumun başında… ikinci gecemiz. Ve erken gelen sabah. Yine bir iş günü oğlum bu sabah çok daha iyi ve neşeli. Onu öpüp koklayıp teyzemize emanet ediyorum. Yoğun geçen bir günün akşamı evdeyim. Eşim yine nöbetçi, oğlum gayet iyi onunla uyku saatine kadar oyunlar oynuyoruz. Onu öpüp uyutuyorum ve onu ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha kalbimde hissediyorum. Uyutur uyutmaz masamdayım. İki gün geçmiş ve ben hiç el sürememişim notlarıma. Yetiştirebilecek miyim?????
Doktor olmuştum ama ben yine masa başında bir sandalye tepesinde gecelerini sabahlara karıştıran, gençliğini satırlara gömen biriydim hala. Geleceğimi bu satırlarda görüyor daha iyi bir hekim olmak için çabalıyordum. Bunun için daha nice gecelerimi feda ettim, hiç arkama bakmadan. Biliyordum ki kayaları eritenin suyun gücünün değil sürekliliğinin olduğunu. Günler günleri sobelerken de, yaş günlerimi hatırlayamaz ve önemseyemez olduğumda da ben çalışıyordum. Domino taşları gibi birbirlerini deviren birkaç yıl daha geçti. Bunu bir gün başaracak ve alçak gönüllü olmayı erdem sayan biri olarak bu konuda hiç tevazu göstermeyecektim. O zaman geldiğinde bu geceleri kendime hep hatırlatacak ve emeğimi ilk defa küçümsemeyecektim.
Bugün benim gibi cefakar hekim arkadaşlarıma yapılan haksızlıkları üzüntüyle izliyorum. Hiçbir araştırma yapmadan, doğruluğu kanıtlanmadan, tıp konusunda herhangi bir eğitimi olmayan kişilerin haksız ithamlarına dayalı suçlamalarla, onları yıpratma, mesleklerinden soğutma, her meslek grubunun maalesef içinde yer alabilecek bir takım çürük yumurtaları bütün hekim camiasına mal ederek hekime karşı kamuoyu oluşturmaya çalışanlara ve hekimleri küçülterek ego saygılarını yenileyen insanlara, unutmayacağıma dair kendime söz verdiğim onca gecelerimi ve onca emeklerimi bu mesleği ne özverilerle yaptığımızın kanıtları olarak sunuyorum.
Uzm. Dr. Dilek Yeğin